Türkiyede Çevrimiçi Hak ve Özgürlükler ile Milli Güvenlik: Karşıtlığı Aşmak
Kağıt üzerinde UCM, Putin ile ilgili tutuklama kararı çıkarma gücüne sahiptir ve çıkan karar usulen muteberdir. Ancak hiçbir üye ülke bu kararı uygulama gücünü elinde bulundurmamaktadır. Putin’in herhangi bir UCM ülkesince tutuklanması uluslararası hukukun açık ihlali olacaktır. Fıkrası, ulusal veya uluslararası hukukça sağlanan resmi bağışıklıkların, mahkemenin bu bağışıklığın bahşedildiği kimse üzerindeki yargı yetkisine halel getiremeyeceğini hüküm altına almaktadır. Putin hakkındaki tutuklama kararı bu iki hükme dayanarak çıkarılmıştır. Mustafa Kemal’in laiklik anlayışının temelinde din ve vicdan hürriyeti yanında dinin siyasî meşruiyet ve otorite kaynağı olmaktan çıkarılması da vardır. Bu mânada laiklik, bir taraftan insanların inançlarını serbestçe yaşayabilecekleri içtimaî ve hukukî bir zeminin hazırlanmasını hedeflemekte, diğer taraftan dine siyasî meşruiyet aracı olarak başvurulmasının önlenmesini amaçlamaktadır. Laiklik anayasal düzenin ayrılmaz bir parçası olarak Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında yer almıştır. Atatürk’ün laiklikle ilgili düşünce ve kararlarının en belirgin özelliklerinden biri olan din ve vicdan hürriyeti anayasalarda özellikle vurgulanmıştır. Onun laiklik anlayışı bir yandan din ve vicdan hürriyetine vurgu yapmakta, öte yandan da toplumun dinî ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğine işaret etmektedir.
Bölge; sahip olduğu tır sayısı, aylık dolaşımda bulunan ağır taşıt hacmi ve komşu ülkelerden gelen talepler ile birlikte büyük bir potansiyele sahiptir. Bölgede kurulması öngörülen lojistik merkezi lojistik firmalarının yanı sıra komşu ülkelerin de ihtiyacını karşılamak üzere tasarlanacaktır. Lojistik merkezi, bölgenin ihtiyacını kısa sürede ve daha az maliyetle temin etme imkânı sunacaktır. Orta vadede bu cazibeyi sağlayacak unsur İran ile ortak sanayi bölgesinin kurulacak olmasıdır. İran ile ortak sanayi bölgesi kurularak otomotiv sanayi ve demir çelik sektörü başta olmak üzere ağır sanayi tesislerinin bölgede kurulması mümkün hale getireceğiz\. Müşteri hizmetlerimizle 7/24 canlı sohbet üzerinden iletişime geçin. Bettilt\. Yardımcı Hizmetler Sınıfında yer alan kamu personelinin niteliklerine ve görev yaptıkları süre içerisinde eğitim durumlarında meydan gelen gelişmelere göre Genel İdare Hizmetleri Sınıfına ya da Teknik Hizmetler Sınıfına geçişini sağlayacağız. Emniyet Genel Müdürlüğü içinde yaşanan kurum içi disiplin soruşturmalarının hukuki temellerden uzak ve keyfi olarak yapılmasını, yönetmeliği yeniden düzenlemek suretiyle engelleyecek, disiplin süreçlerini denetime açacak ve cezai yaptırımları orantılı hale getireceğiz. POLSAN üyeliğinin tüm EGM personeli için zorunlu olması uygulamasını kaldıracağız. 7 Kasım 2019 tarih ve sayılı Resmi Gazetede ilan edilen, “Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 1. Maddesi kapsamında 2020 yılı itibarıyla karma atama uygulamasına son verildiği halde, ilgili Yönetmelik’e aykırı olarak yapılan Karma Atama sonucunda hak mağduriyetine uğrayan 2020 KPSS Öğretmenlerinin mağduriyetini, Bettilt yılında yapılacak atamaya ek 15 bin kontenjan vermek suretiyle çözüme kavuşturacağız.
Önce, 1990’da başlayan olayları veIrak’ın, bizler için, yani Türkiye için ne demek olduğunu, sizlere izah etmekistiyorum. Değerli milletvekilleri, Kuzeyden Keşif Harekâtında, Türkiye’nin denetimyetkisi oldukça fazladır. Bu harekâtı, tamamıyla Türkiye’nin kontrolündegerçekleşen bir harekât olarak kabul edebiliriz. Türkiye’nin belirlediği ilkeve kuralları içeren harekât, kurallar ve ilkeler belgesi çerçevesinde göreviniyapmaktadır. Türkiye, Ortadoğu’da önder ve ender bir ülke olmaya mahkûmdur. Dünyadevleti Osmanlı çökerken, terk ettiği topraklarda, Birleşmiş Milletlere üye 36devlet doğmuştur. Bu devletlerin halklarıyla akrabalıkları olan toplumumuz,onların problemlerine bigâne kalamaz. Türkiye’de yaşayan Boşnak kökenli Türkvatandaşlarımızın sayısı, Bosna’da yaşayanlardan fazladır.
- Tutuklu olarak yargılanan kişiler, hükümlülerle aynı binalarda tutulmaktaydı.
- Gazeteciler Birliği’ne göre Mayıs ayı itibarıylatahminen 123 gazeteci ülke dışındaydı ve tutuklanma korkusu nedeniyle ülkeye geri dönmedi.
7 Ağustos’a kadar süren kongrede, Osmanlı vatanının bütünlüğü ve ulusal bağımsızlığın elde edilmesi, saltanat ve halifelik makamının korunması için “kuvâ-yi milliyeyi âmil ve irâde-i milliyeyi hâkim” kılmanın esas alındığı, mütareke sınırları içinde kalan bölgelerdeki müslüman çoğunluğun da birbirinden ayrılmaz öz kardeş olduğu vurgulandı. Millî vicdandan doğan mahallî cemiyetlerin Doğu Anadolu Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla birleştirilmesi gerekli görüldü. Mustafa Kemal, alınan kararların uygulanması için oluşturulan dokuz üyeli Hey’et-i Temsîliyye’nin de başkanlığına getirildi. Bu görev, Ankara’da yeni bir meclisin toplanmasına kadar geçecek sürede onun yerel bir hükümet başkanı gibi yetkili davranmasına imkân sağlayacaktı. Erzurum Kongresi’yle ulusal direniş örgütlerinin birleştirilmesi yolunda ilk büyük adım atılırken İngilizler gibi Damad Ferid Paşa hükümeti de buna tepki gösterdi. Sadrazam toplantıyı yasa dışı saydığını belirten bir demeç verdi, Amiral Calthorpe ise bu gelişmeyi “vahim” olarak niteledi. Hükümet, İngilizler’in baskısı sonucu Mustafa Kemal ile Rauf Bey’in tutuklanarak İstanbul’a getirilmelerini kararlaştırdı (29 Temmuz). Çünkü Kâzım Karabekir’in belirttiği gibi kongre, Mustafa Kemal’in isteğiyle değil büyük ve kanlı tehlikelerin meydana geleceğini kaçınılmaz gören halkın girişimi sonucunda toplanmıştı (ayrıca bk. ERZURUM KONGRESİ).
Bu erklerden bazılarına atama veya dar seçim usulü ile görevlendirmeler yapılsa da, asıl olan mümkün olduğu kadar seçim usulünün kullanılması suretiyle birey ve millet iradesinin devlete ve millet adına hareket eden her kademeye yansımasının sağlanmasıdır. Gizli tanığın savunmanın yokluğunda uygun görülecek harici bir celsede dinlenmesi ile gizli tanığa sorulması istenen soruların önceden hazırlanıp Mahkemeye sunulması; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/3-d ve Anayasa m.36/1’e aykırı olup, “silahların eşitliği” ilkesinin ve tanığı sorgulama hakkının ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Bu şekilde elde edilen gizli tanık beyanı; hukuka aykırı hale gelecek olup, Anayasa m.38/6, Ceza Muhakemesi Kanunu m.206/2-a ve m.217/2 gereğince hukuka aykırı elde edilen bu delilin dosyadan çıkarılması ve yargılamada esas alınmaması gerektiği tartışmasızdır. 6112 sayılı Radyo Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. Maddesinde; ifade ve haber alma hürriyetinin sağlanması ile televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi, bu Kanunun amaçları arasında sayılmıştır. Bu iki amaç arasında denge doğru kurulmadığı takdirde, ifade ve haber alma hürriyeti amaç olmaktan çıkıp araç haline gelecektir. Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin konu olduğu ceza yargılamasında maksat; maddi gerçeğin ortaya çıkartılması olduğundan, hatalı kararların verilmemesi için “delil serbestisi” kuralı benimsenmiş ve ispat için herhangi bir şekil şartı aranmamıştır. Bu nedenle her türlü delil, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.
Hükümet, işkence konusunda “sıfır tolerans”politikasına sahip olduğunu belirtmektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü, “güvenilir kaynaklarca iletilmişişkence iddialarını soruşturmak için alınmış herhangi bir ciddi tedbirden haberdar olmadığını” ifade etti. Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı 2016 istatistiklerine göre hükümet, işkence iddialarıyla ilgili 42 ceza davası açtı. Hükümet, işkence iddialarıyla ilgili yürüttüğü soruşturmalar hakkında veri sağlamayı reddetti. HDP, Mart ayında yayınladığı bir raporundamahkûmların kötü muameleye uğradığına ilişkin benzer iddialara yer verdi. Raporda, İzmir Menemen Hapishanesi’nde mahpus olan ve iki kolu da olmayan Ergin Aktaş’ın cezaevinde aldığı fiziksel yardımın yetersiz olduğunu öne sürdü.
Eğitimde en temel prensiplerimizden bir tanesi de anayasamızda devlete bir görev olarak verilmiş olan bireylerin manevi mutluluğunu geliştirme vazifesinin devlet tarafından etkin şekilde yerine getirilmesi suretiyle yeni nesillerimizin ahlak ve fazilet bakımından üst düzeyde yetiştirilmesidir. Yeni nesillerimizin dini ve ahlaki hasletlerle donanması, helal ve haram bilincine sahip şuurlu bireyler olarak yetişmeleri için gerekli her türlü tedbir alınacak, eğitim politikamızda ve geliştireceğimiz yeni müfredatta ‘önce ahlak ve maneviyat’, ‘irade yönetimi’ ve ‘hakkı üstün tutma’ prensipleri hâkim olacaktır. Yeniden Refah İktidarında, gençlerimizin yetenekleri açığa çıkarılacak ve desteklenecektir. Gençlerimizin kabiliyetli olduğu, eğitim aldıkları veya eğitim almayı talep ettikleri alanlarda gelişimleri Gençlik Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile desteklenecektir. Bir meslek lisesinde okusun veya okumasın, her gencimiz, ilgi alanlarına göre en az bir mesleği edinmiş olarak lise öğrenimi tamamlayarak, üniversite hayatına başlayacaktır. Gençlerimizin üniversite yaşamları, talep etmeleri halinde, lise öğreniminde edindikleri mesleklerini geliştirmek üzere desteklenecektir. Gençlerimizin sevdikleri mesleği icra etmeleri halinde yüksek verimlilik gösterecekleri gerçeğinden hareketle, gençlerimizi tatmin edecek şekilde istihdam sağlanması hem gençlerimiz hem de ülkemiz açısından hayati önem taşımaktadır. Bu sayede, genç işsizliği ile etkin şekilde mücadele edecek ve gençlerimizin önündeki bu endişe verici tabuları ve engelleri ortadan kaldıracağız.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki güçlüklere rağmen Türk tarihinin araştırılmasına çeşitli imkânlar hazırlayan Atatürk 1928’den itibaren daha sistemli bir şekilde tarihle ilgilenmeye başladı. Okul kitapları başta olmak üzere bütün tarih kitaplarını toplatarak incelemeye aldırdı. Böylece çoğunluğunu tarih kitaplarının oluşturduğu Atatürk’ün kütüphanesi kurulmuş oldu. Atatürk’ün dil ve özellikle terim konusunda Ziya Gökalp’in etkisi altında kaldığı doğrudur. Fakat hars, mefkûre, halkiyat, Türkiyat, Şarkiyat gibi terimler ortaya atan Gökalp’in yeni terimleri Arapça’ya dayandırmasını Atatürk benimsememiş, mefkûre yerine “ülkü”yü, hars yerine de “kültür”ü kullanmıştır. Atatürk’ün başlattığı dil inkılâbı yabancı ülkelere ve özellikle bazı İslâm devletlerine örnek olmuştur. Nitekim 1934’te Türkiye’ye gelen İran Şahı Rızâ Pehlevî ülkesine dönünce bir dil akademisi kurdurmuştur.